İçerik pazarlamanın hayati önem taşıyan noktası, okuyucularla bağ kurmaktır! Aslında, B2B pazarlamacıların %60’ı, B2C pazarlamacıların ise %56’sı bunu bir zorluk olarak görüyorlar. CMI’ın, yıllık pazar araştırma sonucu bunu gösteriyor. Bu amaca ulaşmak için kullanabileceğiniz birden çok yol var; ama en etkili yol nedir diye soracak olursanız; kişilik barındıran eğlenceli içerikler başı çekiyor. Bu yüzden de içeriğin, sadece eğlenceli olması değil, içerisinde bir kişilik de barındırması gerekiyor.
Yine de, eğlenceli bir içerik yazmak, halen biraz zorlayıcı gelebilir. Bir sonraki içeriğinizin parlamasına yardımcı olacak 10 adet ipucu paylaşacağız sizlerle. Bu ipuçları, uygulanması oldukça kolay ve bahsettiğimiz kişilik katma hedefini de gerçek kılıyor nitelikteler…
Ek Tavsiye: Bu linkten okuyucularınızı gerçekten hayrete düşüreceğiniz 3 kolay yöntemi okuyabilirsiniz.
İpucu 1: İyi bir hikâye anlatın.
İnsanlar hikâyelere âşıktırlar. Tarih öncesi dönemden bu yana, insanlara ateşin başında hikâyeler anlatmamızın nedeni de budur. Ayrıca bir göstergedir de… Kendinizi her ne zaman sıkıcı detaylara giriyor halde bulursanız, hemen anlatımınıza bir anekdot eklemeyi seçin.
Burada anahtar nokta, hikâyeniz hem eğlendirici olmalı, hem de ilettiği mesaj içeriğinizin amacına uygun olmalıdır. Eğer bunu yaparsanız, okuyucularınızın sizinle daha uzun süren bir bağ kuracağını fark edeceksiniz.
Bloğunda, Kevin Duncan’ın “Daha İyi Bir Blogger Olmak” isimli makalesini okuyarak, hikâyeye anekdot eklemenin neleri başardığını okuyabilirsiniz.
Kevin’ın da örneklediği gibi:
“Uygun şekilde kullanıldığında, anekdotlar okuyucunuzun ilgisini çekecektir ve blog paylaşımınızın kalanı için sahneyi de kuracaktır. Tabii ki, aşırıya kaçmamak gerekiyor. Ancak, dengeli bir şekilde kullanıldığında, anekdotlar bir blogger için en iyi arkadaş niteliğindedir.”
İpucu 2: İçeriğiniz duygusal cevap uyandırsın.
“Contagious” Kitabı’nın yazarı Jonah Berger, sosyal medyada en çok paylaşılan hikâyelerin ortak noktalarını incelemiş. “Journal of Marketing Research” isimli makalesinde detaylandırdığına göre, The New York Times’dan 7.000 makaleyi analiz etmiş. İlginç olan sonuç şöyle, “İyi Haber”, niteliği taşıyan haber paylaşımlarının sayısı, “Kötü Haber”, niteliği taşıyanlardan çok daha fazla! Korku, üzüntü, endişe gibi negatif duygular uyandıran içerikler bile, okuyucuda duygu uyandırmayan içeriklerle karşılaştırıldığında, bağ kurma şansı çok daha yüksek. Bunula birlikte, duygu uyandıran haberleri daha çok kişi paylaşıyor.
Okuyucunun duygularına hitap etmek, bir içeriğin heyecan uyandırmasındaki anahtar nokta aslında!
Bunu başarabilmek için:
- Duygusal çağrışımda etkili olan sözcükler kullanmaya çalışın ve alışkanlık haline getirin.
- Duyguları harekete geçiren hikâyeler anlatın.
- Hikâyenizden ortaya çıkan duygusal çağrı her ne tondaysa, içeriğinizin bütününde de aynı tonu devam ettirin.
Elde edeceğiniz sonuç sadece, daha fazla kişilik sahibi bir içerik değil, daha fazla paylaşılan bir içerik olacaktır!
İpucu 3: Retoriksel sorular sorun.
Retoriksel sorular, okuyucuda kendisi üzerine düşünmesi etkisi yaratır; ister anlık bir soru olsun, isterse beslenmiş bir soru...
Retoriksel sorular hazırlarken sayısını çok fazla tutmayın. Soru sayısı ne kadar az olursa, sorunun ömrü de o kadar uzar. Çünkü okuyucu aşırı noktadan sonra kendisini sorgulanmış hissedebilir, saldırı alıyormuş ya da bilgisizmiş gibi hissedebilir.
Printwand.com reklam yazarlarına yardımcı nitelikte bir site ve retoriksel sorular hakkında şu tavsiyeyi veriyor:
“….yazarken, karşılıklı konuşma durumu tamamen tek taraflıdır, yani yazarın tarafındadır. Okuyucunun o an için cevap verme hakkı yoktur. Bu yüzden, kullanacağınız bir retoriksel soru, farklı bir amaç taşımalıdır, o da şu: Markanızın mesajı hakkında okuyucuda ilgi uyandırmak, dikkatini çekmek ve harekete geçmesi noktasında onu ikna edici olması!”
Aslına bakarsanız, soru sanatı, dil ile kurduğumuz iletişimde büyük öneme sahip; bu yüzden ara sıra sorulan sorular okuyucuda dikkat uyandıracaktır ve ilgili yazıyı tek taraflı iletişimin sıkıcılığından kurtaracaktır.
Kimi yazarlar, retoriksel sorular sorarken aşırıya gidip gitmediklerinde bir farkındalık sahibi iken, bu işin klasik kuralı 500 sözcük içerisinde 2’den fazla retoriksel soru sormamaktır. Hatta bu iki soru arasında bile bir ara verilmelidir. Doğru kullanıldığında, retoriksel soruların bir yazarın el çantasında önemli bir araç olduğu doğrudur.
İpucu 4: Format üzerine düşünün.
Eğer sözcükleriniz fırçaysa, format için de üzerinde çalıştığınız tuval diyebiliriz. Ayrıca şunu da eklemekte fayda var, hiçbir ünlü eser, bir peçete üzerine çizilmemiştir. Paragraf boşluklarının doğru oranda bırakılması, kalın font kullanımı, italik font tercihi ve buna benzer diğer format seçimleri, içeriğinizi göze hitap etmekten öteye taşıyabilir ve çekici kılabilir. Kaleme alınmış yazı aynı olsa bile, daha doğru formata sahip bir metin, okuyucu tarafından daha çok ilgi görür. Burada, okuyucu, değer gördüğünü de hissedecektir.
Söylemlerinizde, bol bol paragraf kullanın, görüntü olarak sıkıcı olmaktan kurtulursunuz. Vurgu eklemek istediğinizde, italik fontu tercih edin. Özellikle de, birbirine karşıt iki kelime üzerine vurgu yapma ihtiyacı hissettiyseniz, italik font kullanımı çok etkili olacaktır. Kalın font kullanımı da vurgu yapmak için tercih edilebilir; ama hem çok az sayıda kullanmalısınız hem de kalın fontun asıl yeri başlıklar ve alt başlıklardır.
Son olarak, içeriğinizin akış kazanması için semboller kullanın. Parantezler, tire; ek bilgi eklemenin harika araçlarıdırlar. Yine de aklınızda daima bulunsun, parantezin bir amacı vardır, o da ek bilgi vermektir. Tire kullanımı göze daha çok hitap eder ve anahtar anlam noktasında tercih edilebilir.
Writtent.com’dan Jasmine Henry şöyle söylüyor:
“Eğer blog paylaşımınızda sadece tek bir ek format hakkınız varsa, tercihiniz alt başlıklar olmalıdır.”
Alt başlık eklemenin etkisini şu örnekle paylaşmış:
Bir yazar olarak, format oluşturma opsiyonları size büyük bir özgürlük tanır. Onu akıllıca kullanın!
İpucu 5: Sözcük dağarcığınızı genişletin.
Kimse size içeriğinizin Shakespeare’i andırması gerektiğini söylemiyor. Ama, sözcük seçimi yapabilecek kadar bir sözcük dağarcığına sahip olmak, günlük yaşamda duymadıkları sözcüklerle karşılaşan okuyucuda mutlaka etki yaratacaktır. İçeriğinize kişilik eklemenin en iyi yollarından birisi de budur. Eğer sözlük okuma alışkanlığınız yoksa, online bir eşanlamlı sözcükler kitabı kullanabilirsiniz.
Ancak, şimdiye dek birçok maddede de belirtmiş olduğunuz gibi, bu ipucunu uygularken de aşırıya kaçmayın. İçeriğinizi çok fazla ve bilinmesi zor sözcüklerle boğarsanız, okuyucunun ilgisini kaybedersiniz!
İpucu 6: Seçtiğiniz konuya karşı ilgili olun.
Eğer hakkında yazdığınız konuya karşı bir ilginiz yoksa, okuyucularınızdan o konuya ilgi duymalarını nasıl beklersiniz? Eğer seçmiş olduğunuz konunun sıkıcı olduğunu düşünüyorsanız, konuyu nasıl çekici hale getirebileceğiniz üzerine sürekli araştırmalar yapmalısınız.
The Oxford Royale Academy, seçmiş olduğunuz konunun fanlarına ulaşmanızı tavsiye ediyor. Böylece, içeriğinizin vereceği hazzın bulaşıcı olmasını da sağlayabilirsiniz. Her neye mal olursa olsun, bilgisayar başına geçip klavyeyi elinize almadan önce, konu hakkında ilgi çeken noktalara sahip olmanız gerekiyor. Bu bir kaynak da olabilir, bir resim de… Sonuçlarınızın değişeceğinden emin olabilirsiniz.
İpucu 7: Eğlendirici içerikler okuyun.
İçeriğinize kişilik katmaktan bahsederken, bunun mutlaka kendi kişiliğiniz olması şart değil. Unutmayın ki markaların bile bir kişiliği vardır. Kurgusal ya da kurgusal olmayan eğlenceli içerikler okuyarak göreceksiniz ki, yazılarınız farklı stil ve tonlarda ilham verebilir hale gelecek. Kendinizi geliştirmiş olacaksınız.
Yazdığınız içeriğin gerçekten harikalar yaratmasını istiyorsanız, birkaç magazin haber bültenine üye olabilirsiniz, zaman zaman kendinizi her işten sıyırıp roman okuyabilirsiniz, çok beğendiğiniz blog sayfalarına göz atabilirsiniz. Bu tür alışkanlıklar zaman geçirmek için harika bir yol olmanın yanında, hiçbir ek zahmete katlanmadan yazı yeteneğinizi geliştirmenizi sağlayacak. Ne kadar çok içerik tüketir, okursanız, kendinizi o kadar çok geliştireceksiniz.
4 Best-Seller kitabın yazarı ve yazarlık üzerine otorite sahibi olan Jeff Goins şu tavsiyede bulunuyor:
“Yazarların okumaya ihtiyaçları vardır. Hem de çok fazla okumalılar. Magazin, kitap, dergi, blog, periyodik olarak okumalılar. Dilin sanatını yakalamaları gerekir. Böylece sözcüklerin en iyi yanlarını da algılayabilirler. Okuma esnasında, akıllarına gelen yeni fikirleri not almalılar.”
(Aklınıza yeni yazılarınız için hiçbir fikir gelmiyor mu? Fikir bulmada kullanabileceğiniz +13 araç bu yazıda.
İpucu 8: Büyüleyici gerçeklerden de serpiştirin yazınıza.
İnsanlar iki amaç için okurlar: Eğlenmek ya da öğrenmek. Bu ikisinin el ele birlikte yürüdüğünü fark etmeniz gerekiyor. Eğer okuyucularınızı sıkıyorsanız, onlara birşeyler öğretmeniz zorlaşır. Tam aksini düşündüğümüzde, eğer okuyucunun entelektüel dünyasına derin bir giriş yapmışsanız, bu ciddi ortamda eğlence yaratmak da zor olabilir. Seçtiğiniz konu üzerine araştırmalar yapın, mutlaka okuyucunun ilgisini çekecek büyüleyici gerçeklere ulaşacaksınız. Böylece, eğlence ve bilgilendirme arasındaki dengeyi daha kolay kurabileceksiniz.
Bu blog paylaşımında “Web-sitelerini Saygı Uyandıran Hale Dönüştüren Gerçekler” Jacob Nielsen, okuyucuların (özellikle de online okuyucuların) bilgilendirici içeriğin büyüleyici dünyasına neden kapıldıklarını incelemiş. Şu kadarını söylemek yeterli olur ki; hem öğretici hem de eğlendirici içerikler yazarsanız, okuyucular harika bilgiler öğrenerek sizden mutlu ayrılırlar. Siz de yazı stilinizi değiştirmenize gerek duymadan daha ilgi çekici içerikler üretebilir hale gelirsiniz.
İpucu 9: Konuşuyormuş gibi yazın.
Sanki bilgisayar başına geçmiş ve yazıyormuş gibi değil de, bir arkadaşınızı karşınıza almışsınız ve bir hikâye paylaşıyormuş gibi yazın. Kendinizi bir sohbet ortamında hayal edin. Ama eğer yazdığınız konu finans üzerine ya da kanunlar hakkındaysa, bloğunuza şu şekilde başlamanız önerilmez: “Hey, arkadaşım, nasılsın bugün? Ha?” Ancak birçok yazar için, yazıyı sohbet eder bir tonda yazmak her iki tarafı da özgürleştirir. Yazının etkileyiciliği de artar. Günlük yaşamda nasılsanız, seçtiğiniz üslup da mümkün olduğunca yalın ve kişiliğinizi yansıtan tonlarda olsun. Böylece, sahip olduğunuz kişilik direkt olarak yazıya geçecektir ve yaratmış olduğunuz samimiyet de okuyucu ile bağ kurmanızı kolaylaştırır.
Bir not düşelim, yine de bu yöntemi uygularken her zaman olduğu gibi sıkça düşülen yanlışlar var. Yazınız, içten olacağım, konuşma havası yaratacağım diyerek, karman çorman hale gelmemeli. Konuşma üslubu ile yazmanın detaylarına bu linkten ulaşabilirsiniz.
Yazar Whitney Ryan şu tavsiyede bulunmuş:
“Kendinize karşı dürüstlüğünüzü koruyun ve başkasının yazı stiline uymak için kendinizi zorlamayın. Hepimiz, kendimize ait eşsiz bir ses tonuna sahibiz. O halde, kendi sesinizi kullandığınızdan emin olun. Daima!”
İpucu 10: Merak uyandırın.
Merak uyandırmak, yazının olmazsa olmazıdır aslında. Hatta, gıpta edilen en değerli yeteneklerdendir.Stephen King ve James Patterson gibi yazarların kitaplarının bu kadar çok satmasının sırrı da budur!
Mistik bir roman yazmıyor olsanız da, her türlü içeriğinizde merak uyandırıcı bir üslup deneyebilirsiniz. Kendinize, yazınızdaki en ilgi çekici noktanın ne olduğunu sorun. Hikâyenin tamamını bu ilgi çekici nokta üzerine kurgulayabilirsiniz. Genelde yazarlar, hikâyenin en ilgi çekici bölümünü sona saklarlar. Okuduğunuz romanlardan da bilirsiniz bunu. Okuyucuya, birazdan kendisine ilham verici bir detay aktaracağınız hissini yaşatın; ama bu detayı hemen vermeyin. Merak uyandırıcı detayları, birer kırıntı gibi azar azar yazının tümüne yayabilirsiniz.
Lee Child, en çok satanlardan “Jack Reacher” ın yazarı, şu bilge sözleri paylaşmış:
“Tüm kitaplar merak uyandırıcıdır, en durgun kurgusu olmayan bir roman bile böyledir. Bu, bir soru ortaya atmakla ve okuyucunun cevaba ulaşana kadar bekletilmesiyle ilgilidir. Soru sormanın aksiyonu, kişileri kendi etrafında toplamasıdır, cevabı ararlar. Soru sormanın gücü, muazzamdır.”
Eğer okuyucularınızı yazdığınız yazıların başına toplamakta kararlıysanız, ne tür yazılar kaleme alıyorsanız alın Lee’nin tavsiyelerini dinleyin. Bu, hem okuyucunun hem de yazarın kazandığı, memnun olduğu bir taktik. Yazınızın kişiliğine de güç katacaktır.
Kaynakça: Sarah RICKERD, CMI
Editör: Uğur ARSLAN, Serbest Çevirmen & Editör
Sosyal Medya Yönetimi ve Danışmanlığı, Zengin ve Özgün İçerik Üretimi, Grafik Tasarım, Reklam ve Metin Yazarlığı, ENG-TR Dil Çiftinde Profesyonel Marketing Çevirileri ve Redaksiyon hizmetlerimiz hakkında hemen şimdi teklif alın, markanızı büyütelim!